Maneviyatla, Dua ile ve Şifayla Yoğrulan Bir Yolculuk
Fidan Hoca’nın hikâyesi, 1982 yılında Karadeniz’in sisle örtülü, küçük ve huzurlu bir dağ köyünde başlar.
Doğduğu gece, köyün imamı sabah ezanına hazırlanırken gökyüzünde olağan dışı bir açıklık fark ettiğini anlatır. O gün köyün büyükleri, “Bu çocuk gönül gözü açık birine dönüşecek,” demiştir. Fidan’ın hayatı daha ilk andan itibaren sessiz bir maneviyatın içine doğar.
Annesi onun bebekliğinde her uykuya dalışından önce elini göğsüne koyup mırıldandığı duaları hatırlar. Kendi kendine tekrar ettiği bu ufak sözler, ileride dua ile ritüeli birleştiren yolculuğunun ilk işaretleriydi.
Doğanın İçinde Dua ile Büyüyen Bir Ruh
Fidan’ın çocukluğu dağların arasında, rüzgârla taşınan ezan seslerinin eşlik ettiği bir ortamda geçer.
Babası onu her sabah namazından sonra ormana götürür, “Her şey O’nun bir işaretidir, yeter ki bakmayı bil,” derdi.
Köyde biri hastalandığında, Fidan’ın henüz küçük yaşta ettiği kısa duaların insanlara iyi geldiği söylenirdi. Bir komşusunun dediği gibi:
“Fidan’ın duasında bir ferahlık var. Sanki içim genişliyor.”
Sekiz yaşındayken annesi ona ilk “su niyeti ritüelini” öğretir. Ritüelden önce besmele çekilir, ardından suya niyet okunur. Bu, Fidan’ın şifa yolunda attığı ilk bilinçli adımdır.
Şifayı Dua ile Birleştiren Kadınlar
Fidan Hoca’nın soyunda, hem maneviyatla hem şifayla iç içe yaşayan kadınlar vardır.
Ninesi Zeynep Ana, köyün hem doğumlarına hem sıkıntılarına eşlik eden, dualarıyla tanınmış bir kadındı. Bitkilerin kokusunu bile okuyabildiği söylenirdi. Fidan’a sıkça şunu hatırlatırdı:
“Evladım, dua kalpten çıkarsa, ritüel kendiliğinden tamamlanır.”
Zeynep Ana’nın bu sözü Fidan’ın hayat boyu taşıdığı bir rehber olmuştur.
Dualarla Harmanlanan İlk Ritüeller
Fidan on beş yaşına geldiğinde sezgileri daha belirgin hâle gelir.
Bir kaybolma olayında, köylüler panikle ormana dağılmışken Fidan önce ellerini açıp dua eder, sonra derenin yanına işaret eder. Aranan kişi tam da onun yönlendirdiği yerde bulunur. Bu olay köyde onun adının ilk kez “hoca” lakabıyla anılmasına neden olur.
İlk ciddi ritüelini ise annesinin yakın bir dostunun kalp sıkıntısını hafifletmek için yapar.
Bir mendile yazdığı niyet duası, suyun yanında sessizce ettiği birkaç ayet ve ardından uyguladığı sakinleştirme ritüeli… Kadının günlerdir süren daralması o gün hafifler.
Fidan o gün ilk kez şunu fark eder:
“Duayla yapılan ritüelin etkisi, kalpten gelen niyetle tamamlanıyor.”
Bilginin ve Maneviyatın Birleştiği Yol
Yirmili yaşlarında Fidan, hem geleneksel bilgiyi hem modern öğrenmeyi birleştirmek için şehre gider.
İlâhiyat derslerine katılır, enerji çalışmaları üzerine eğitim alır, bitki bilimi ve danışmanlıkla ilgili seminerlere gider. Öğretmenleri onun derin sezgisine hayran kalır.
Fidan her zaman sade konuşur:
“Ben yalnızca dua ile niyeti birleştiriyorum. Şifa insandan insana değil, Allah’ın izniyle olur.”
Bu dönemde ritüelleri daha sistemli hâle gelir:
- Su niyeti ritüeli
- Dua ile topraklama ritüeli
- Gece niyet defteri uygulaması
- Sessizlik nefesi ve zikir odaklanma tekniği
Şifasını arayan çok sayıda kişi, Fidan Hoca’nın evinin kapısını çalmaya başlar.
Dua ile Şifayı Birleştiren Bir Rehber
Bugün Fidan Hoca, hem köyünde hem şehirde binlerce insanın tanıdığı bir şifa danışmanıdır.
İnsanlar onun ritüellerinden çok, duasındaki huzurdan etkilenir.
Kapısından içeri giren kim olursa olsun, önce kısa bir dua eder:
“Rabbim, kalbine ferahlık ver, yolunu aç, gönlüne doğrusunu ilham et.”
Ardından kişinin ihtiyacına göre sakin, sade, gösterişsiz bir ritüel uygular.
Fidan için en büyük başarı, bir insanın iç sıkıntısının hafiflemesi, zihninin berraklaşmasıdır.
Köyüne döndüğünde nenesinin sözlerini hâlâ hatırlar:
“Şifa, Allah’tan gelir. Biz sadece kapıyı çalarız.”